3 Şubat 2009 Salı

SİYASAL GÜNDEME DAİR ANALİZLER 2

ERGENEKON OPERASYONU:
10.DALGA TUTUKLAMALAR SONRASI BİR DEĞERLENDİRME


Ergenekon Operasyonu’nda tutuklamaların 10. dalgası, ilk 9 dalgada sergilenen senaryo ve rol dağılımlarının, kurgu ve sahneleme yöntemlerinin aynen tekrarlanması biçiminde gerçekleşti. Bütün olup bitenler, amaçlar, perde arkasındaki karargah ve aktörler bir yana, her tutuklama dalgasının neredeyse öncekilerin tıpatıp yinelenmesi tarzında gerçekleşmesi dikkat çeken bir özelliktir. Operasyonun bu özelliği bile, yürüyen soruşturma ve dava sürecinin hukuksal bir işleyişi ve demokratikleşmeye dair bir yönelişi değil, başka bir “şeyi” temsil ettiğini göstermeye yeterlidir.

Politikanın çeşitli ve birbirinden çok farklı araçlarla yürütüldüğü biliniyor. Siyasal polemik ve tartışmalar, siyasal ajitasyon ve propagandalar, kitle gösterileri, genel grev, medya kampanyaları gibi barışçıl araçların dışında “zor” kullanma gibi barışçıl olmayan araçların, düpedüz silahlı savaş yöntemlerinin de kullanıldığı politik mücadele biçimlerine, özellikle Türkiye’de, yabancı değiliz. Savaşların politikanın başka araçlarla devamı olduğunu bildiğimize göre, bu silahlı savaş ve “zor” yöntemlerinin politik içeriğini ve barışçıl politik araçlarla bağını gözetmeyen yanlış sorularla doğru yanıtlara varmak mümkün değildir.

Politika barışçıl ve barışçıl olmayan araçlarla yürütülüyorsa, bu araçların kimler tarafından hangi politik içeriğe sahip olacak biçimde kullanıldığını araştırmayan, barışçıl ve barışçıl olmayan araçlarla yürütülen politikalar arasındaki ilişkiyi görmek istemeyen, buna dair doğru soruları sormayan bir analiz ve anlama çabası, politik açıdan bönlüğü temsil eder, saçmasapan yanıtlara ulaşır, politik müdahaleleri doğru algılayamaz ve yorumlayamaz.

Tutuklamaları ve ev baskınları kamuoyu önünde medyatik bir gösteri tarzında bir- iki aylık aralarla dalga dalga gelişen, soruşturmaları temel hak ve özgürlüklerin çiğnendiği bir süreç boyunca ve Başbakanın kamuoyu önünde alenen üstlendiği bir siyasal savcılık idaresinde sündüre sündüre uzatılarak yürüyen, iddianame ve yargılamaları hukuk- dışı bir olağanüstü mahkeme sürecinin bütün niteliklerini yansıtan Ergenekon operasyonu, başka politik araçlarla yan yana, Türkiye’ye yönelik bir siyasal operasyonu temsil ediyor, hukuksal bir işleyişi ve demokratik bir açılımı değil…

Bir meselenin çözümü, o meseleyi tanımlayacak doğru soruyu sormayı gerektirir: Eğer Ergenekon operasyonu, salt hukuki bir girişim değilse, nedir? Politik bir operasyon ise, politik kapsamı nedir? Operasyonun politik mihrakları ve hedefleri nerelerde aranmalıdır?

Ergenekon operasyonunun politik kapsamını anlamaya yönelik bir çabanın, bu operasyonun siyasal karar merkezlerinin ve hedeflerinin izini sürmesi gerekir. Bu izlerin ABD, AB, İsrail gibi mihraklara, TÜSİAD ve MÜSİAD gibi tekelci büyük sermaye temsilcilerine, Genelkurmay’a ve AKP hükümetine uzandığı gözler önündedir. Operasyonun siyasal hedeflerinin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş iradesinin tasfiyesini, devletin temel siyasal düzeninin , kurucu ideolojisinin ve sınırlarının çözülmesini ve değişmesini içerdiği gözler önündedir. Operasyon bu biçimiyle, polisiye, adli, hukuksal bir süreci değil, yukarda anılan siyasal karar merkezlerinin siyasal hedeflerinin gerçekleşmesine yönelik (iç çatışmaları ve geçici uzlaşmaları da dışlamayan) bir müdahaleyi temsil etmektedir.

Şu halde Ergenekon operasyonu bir siyasal müdahale olarak yol almaktadır. Bu noktada, yönü yukardaki gibi tarif edilmiş bir siyasal müdahalenin kullandığı politik araçlar, müdahalenin niteliğini sergilemek açısından çok önemlidir.

Yığınla olay örnek verilebilir, ancak öne çıkan birkaç tanesi müdahalenin niteliğini apaçık göstermektedir:

Operasyonun fiili yürütücüsü, şeriatçı- faşist odakların denetimindeki polis örgütüdür. Genelkurmay ve AKP hükümeti bu yürütmenin başındaki irade mutabakatını temsil etmektedir. Bu odakların ABD- AB- İsrail- NATO bağlantılarına sahip en işbirlikçi zümreyi oluşturduğu herkes için besbellidir. Bu zümre Türkiye’de suikast, katliam, şiddet eylemleri , “zor” kullanma ve anti-demokratik baskı uygulamaları gibi barışçıl olmayan politik araçların yani düpedüz silahlı savaş yöntemlerinin de kullanıldığı politik mücadele biçimlerine başvurma tekeline sahiptir. Son 50 yılın esas olarak ilerici- yurtsever-sol unsurları hedef alan 12 Mart, 12 Eylül askeri darbeleri, suikast, katliam, şiddet eylemleri , “zor” kullanma ve anti-demokratik baskı uygulamaları, bu zümrenin eseridir. Bu zümre halen işbaşındadır ve operasyonun patronudur. (Tutuklananların bazılarının aşırı sağcılar ve faşist milliyetçi terörün sorumluları olması operasyonun yönü ve aktörleri konusunda özellikle liberal etkiye açık sol çevrelerde kafa karışıklığı yaratmaktadır, oysa deşifre olmuş ve atık olarak kusulan bu unsurlar, operasyonun toplumsal temelini genişletmeyi gözeten bir “aklı” temsil etmektedir ve Hitler’in “Uzun Bıçaklar” gecesinde Ernst Roehm ve SA örgütünü kanlı biçimde tasfiye etmesi ya da 12 Eylül askeri cuntasının MHP ve ülkücülere yönelik tutuklamalara girişmesi gibi iyi bilinen başka örnekleri de vardır. Operasyonun bu yönü ayrı bir yazının konusudur).

Operasyonun politik araçları, büyük sermaye yönetimindeki medya tekellerinin (ruh sağlığı bozuk provokatör kişilikleri de kullanan) kamuoyunu şekillendirme çabalarıyla desteklenmektedir. Ergenekon operasyonunun her bir dalgasının ABD, AB, İsrail gibi mihraklar, TÜSİAD ve MÜSİAD gibi tekelci büyük sermaye temsilcileri, Genelkurmay ve AKP hükümeti açısından kritik evrelerde gerçekleştiği ve tutuklananların belirli bir senaryoyu temsilen seçmece yöntemle belirlendiği bir politik müsamere atmosferinin varlığı apaçık ortadadır.

Son bir yılın önemli gelişmelerinin Ergenekon operasyonunun kenar süslerini oluşturduğu ve operasyonu tamamladığı da gözden kaçırılmamalıdır.

AKP’nin kapatılması için açılan dava sürecinde yargı bürokrasisine müdahalenin hızlandığı, YARSAV üzerinde baskı ve kapatma tehdidi kurularak, Ulusal Yargı Ağı Projesiyle yargı bürokrasisi üzerinde denetim ve takip sağlanarak, Anayasa Mahkemesi üyesi yargıçlar yasadışı yollarla dinlenerek ve izlenerek, bazı yüksek yargıçlar veya yakın aile üyelerin ev baskınları ve sorgulama gibi girişimlerle taciz edilerek, yargı bürokrasisinin AKP vesayeti altına alınmak istendiği anlaşılmaktadır.

Yakın tarihin Göngören katliamı, Ergenekon operasyonunun bir başka kenar süsüdür. Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi kapatma kararı verme ihtimali, AB yetkililerinin mahkemeye açıkça sözlü müdahalelerde bulunduğu bir süreçte, kalabalık kent merkezinde girişilen katliam yardımıyla bertaraf edilmiştir. Yakın tarihin benzer suikast ve katliamlarla yüklü olduğu hatırlardadır.

Ergenekon operasyonunun 10. dalgası, kitlesel işten çıkartmalara karşı işçilerin sokak gösterilerine ve fabrika işgallerine yöneldiği ve İsrail’in Gazze’de büyük bir katliama dönüşen işgali sonrasında Türkiye’de halk tepkisinin sokaklara dökülmeye başladığı, meydanlarda binlerce yüzbinlerce insanın Filistin bayrakları dalgalandırdığı, işçi hareketinin İsrail’i protesto gösterileriyle birleştiği bir süreçte gerçekleşti. Büyük sermaye medyasının ve hükümetin kolkola girerek bu tepkileri hem sansür etmeye hem de yolundan saptırmaya çabaladığı, siyonist işgal ve zulmün suç ortağı Tayyip Erdoğan’ı sözde tarafsız ve barış yanlısı bir arabulucu rolüne soyundurmak istediği, AKP’nin İsrail yanlısı politikasının kitlelerin gözünde teşhir edilmeye başlandığı bir ortamda İsrail’e yönelik en sert eleştirilerin sahibi bir aydının itile kakıla tutuklanması, ABD ile mesafesini dile getirdiği bilinen subayların gözaltına alınması dikkatlerden kaçmadı. Ergenekon 10. dalga tutuklamaları fiilen işçi hareketinin bastırılması ve İsrail’e karşı kitlesel tepkilerin sönümlendirilmesi girişimine dönüştü. Büyük sermaye medyası eşzamanlı olarak Tayyip Erdoğan’ın Filistin’in hamisi olarak “yeni bir portresini” resmetmeye hız verdi.

Ergenekon operasyonunda 10. dalganın kenar süsleri arasında, Nazım’a yurttaşlık hakkının iadesine dair hükümet kararı, Alevi açılımı söylemi, TRT-6’da Kürtçe TV yayını gibi AKP girişimlerinin peşpeşe gelmesi de dikkat çekiyor. Bu girişimler, muhalefet dinamikleri arasında yer alan ilerici- sol- yurtsever güçlere, Alevi ve Kürt dinamiklerine yönelik kapsamlı bir ideolojik saldırı yoluyla Ergenekon müdahalesinin tamamlanmak istendiğine işaret etmektedir.

Ergenekon operasyonu, emperyalist mihraklar ve işbirlikçisi AKP- Ordu- Büyük Sermaye mutabakatı tarafından yönetilen bir siyasal müdahaledir, şiddet kullanımı dahil bütün politik araçların bir arada kullanıldığı bir siyasal gericilik sürecinin zeminidir, 12 Eylül'ü tamamlamaya ve geliştirmeye yönelik yeni bir darbe girişiminin yolunu döşemektedir. Devlet ve yargı bürokrasisinin kısmen zoraki mutabakatı , parlamento içi muhalefetin aczi ve yer yer suç ortaklığı ekseninde yol alan gericilik, rejim değişikliği sınırına dayanmak üzeredir.

Hiç yorum yok: